19 Ekim 2010 Salı

Ne söyleyebilirim ki?

Kimseye bilinmeyen duyulmayan bir şey anlatma peşinde değilim Galatasaray'ı anlatırken. Bilindik hikayeler, çoktandır yaşanan hayal kırıklıkları, güzel umutlarla bezeli yarınlar... Hepsi bir taraftarın içinde yaşadığı 1 dakikalık iç muhasebe. Kasada trilyonlarca borç varsa da taraftar, bazen tek bir şarkı, tek bir fotoğraf, tek bir anı ya da hiç biri olmasın ben bu takımı tutuyorum dediğinde bütün borçlar bir anda unutur, sanki kasada çok fazla varmış gibi yaparak.
Benim hikayem de öyle, çocukluğumdan ilk gençliğime uzanan Galatasaray'ın art arda başarılara koşmasından duyulan zevk ilerde yavaş yavaş hayal kırıklarıyla dolduğunda kasada fazla var gibi yaptım bir çok taraftar gibi. Büyük bir yenilgi ya da şansız geçen koca 90 dakikalar sonucunda kızmışsam da hep affettim.
Oysa şimdi taraftarlarımızın çoğu takıma çok kızgın ve kırgın. Yalnızca futbolculara değil. Takımda emeğim var diyen herkese.

Belki erken konuşuyorum ama Frank Rijkaard'ın gönderilip yeni birinin arayışına başlandığı yazıyor. Üstelik Ertem Şener, tweet olarak paylaştı:
Hikmet Karaman'la Adnan Polat anlaştı. 48 saat içinde açıklanacak.
Ardından bir daha geldi,
Hakan Şükür , Sportif Direktör.
Hemen sonrasında gelen haber ise, Manisa, Hikmet Karaman'ın sözleşmesini 2 yıl daha uzattı.

(Tweetler için, http://twitter.com/ertemsenr)

Ertem Şener de, üzerine açıklama yaptı; "Sabah 4'e kadar konuştular. Haberini verince ben mi suçlu oldum?"

Açıkçası, üst üste gelen bu haberler sade bir taraftar olan beni üzdü. Ne var yani Adnan Polat'la konuşunca hemen teknik direktör mü olunuyor? İki kişi arasındaki telefon konuşmasını bu adam nereden ya da kimden öğrendi ki?
Yo, habercilik bu değil. Bu olsa olsa acelecilik olur. Bu kafayla gidildiğinde baltayı taşa vuran çok olur.
Üstelik bu durum başlı başına bir faica. Bir dizi çöp haber.

Frank Rijkaard göreve geldiğinde bütün herkes çok heyacanlıydı. Arda gibi bir çoklarını A takıma çıkaracak bir isim olarak lanse edilmişti kendisi. Hazırlık maçlarında da gençleri bol bol oynatıyordu. Onlar da potansiyellerinin üstünde oynamaya çabalıyorlardı. Emre Çolak yıldızlaşmıştı mesela.
Ama lig başlayınca işler umulduğu gibi olmamıştı. Gençler yoktu sahada. Bilindik isimler vardı.
Yine de taraftarlar Rijkaard yapıyorsa doğrudur diye güvenle ve sabırla bekledi. İlk tökezlemelerde bile kimse mırın kırın etmezken, tökezlemelerin biteceğini sanıyorduk. Oysa öyle olmadı. Bitmedi tökezlemeler. Devam etti. Yıl 2010 oldu, sahada yine gençler yok hatta gençleri bırakıp yaşlılarla oynuyoruz.
Ne söyleyebilirim ki?
Bir Arap şeyhi gelsin Galatasaray'ı satın alsın bütün kadro baştan aşağı yenilensin; anca öyle kurtulur.
Şu anki durum böyle...
Yazık!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder